18 Kasım 2009 Çarşamba

bir masada iki kişi: acı

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- ve bir daha görüşmedik.

- hiç mi?

- ben aramadım. o da aramadı.

- anladım. sana bir soru sorabilir miyim?

- elbette...

- seni yaklaşık on beş yıldır tanıyorum ve bu sürede iki büyük aşk ve bir evlilik saydım ben. arada bir çok sevda. nasıl oluyor da bunların sonundaki acıya dayanabiliyorsun?

- ben aşkı sürekli artan bir grafik olarak görüyorum. ve aşkın artık artmadığı bir nokta var. dikkat et azaldığı ya da azalmaya başladığı demiyorum; artmaktan vaz geçtiği nokta. acıyı işte o zaman çekmeye başlıyorum ve bittiğinde geriye çekilecek bir acı kalmıyor.

*

sustum. çünkü anlamıştım.

Hiç yorum yok: