4 Şubat 2010 Perşembe

bir masada iki kişi: en

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- sende en güzel olan şey neydi biliyor musun?

- bunun cevabı "her şey" değilse söyleme lütfen.

- senin hayatında ne varsa hepsinin de "en"le başlayan bir sıfatı var: en kötü maç, yönetmenin en iyimser filmi, okuduğun en zekice roman, sahip olduğun en değerli kitap...

- sanırım, bu "en"ler sayesinde boş bir hayat yaşamıyorum gibi geliyor. belki de yaşadığım her şeyin bir anlamı varmış gibi oluyor.

- bu hikaye artık bittiğine, senin deyişinle artık hayat olduğuna göre benim için seçtiğin "en" hangisi?

- kesinlikle, hayatıma girmiş "en kötücül kadın". ya benim ki?

- "en" şımarık çocuk...

*

güldük. çok güldük. son defa çok güldük.

Hiç yorum yok: