4 Ekim 2010 Pazartesi

tavla

tavla oynuyoruz.

bizi çok eğlendirdiği için değil, konuşmamak için.

bizimki konuşursak dönüşü olmayan cümleler kurmaktan korkarak başka bir şeyle meşgul olmak. aramızda suskunluk, havada elle tutulabilecek bir gerginlik…

"bu size ait efendim," diyerek az önce kırdığı pulu elime uzattı. yüzüne bakmadım ama dudaklarına konmuş tebessümün varlığından eminim. gamzeleri her zamanki yerde bir girdap gibi beni içine çekmeye hazır, havayı süpüren upuzun kirpikleri ay çiçeği tarlaları gibi.

ama benim de silahlarım vardı: çok uzaklardaki bir adamın o uzak gülümsemesine, dudağındaki o hafif kıvrılmaya tek bir cümle eşlik etti; "kırık bir kalbin yanında bir kırık pulun ne önemi var ki?"

Hiç yorum yok: