30 Kasım 2010 Salı

tasvir meselesi

dostoyevski sev(e)meyenlerin dillerine doladığı eleştirilerden biri de yazarın eserlerinde çevre ve tabiat tasvirine yeterince yer vermeyişidir.

sinema ya da televizyonla büyüyen bir neslin bu eleştiriyi anlayabilmesi mümkün görünmese de odasında bir kitap ve anlattıklarıyla başbaşa kalan on dokuzuncu yüz yıl okuru hiç şüphesiz okuduğu kitaptan hayallerine biraz yardımcı olmasını bekliyordu.

ve ben de karamazov kardeşler, suç ve ceza, budala, delikanlı, ezilenler, ecinnniler gibi çok hacimli romanlarının hacmini daha da çoğaltmamak için çevre ve tabiat tasvirlerine özellikle yer vermediğini düşündüğüm dostoyevski' nin (her ne kadar anlattıkları bu açığı kolayca kapatıyor olsa da) neredeyse her kitabından sonra içimde büyüyen hissi duymasını isterdim:

ucuz ya da pahallı eşyalarla dolu bir odada bir kaç arkadaşınızla konuşurken, sohbetiniz, hayalleriniz ve iç konuşmalarınız size yetmediği için yerinizden kalkıp pencereye gidiyorsunuz. çünkü biraz güneş, bir kaç yaprak, sokak lambasının solgun sarı ışıkları ya da kar görmek her şeye iyi gelecek.

ama perdeyi açıyorsunuz; sadece duvar. meğer başından bu yana pencere sandığınız duvarı örten perdelermiş.




vnf' nin notu: sayfanın en altında başka bir kalem ve başka bir elle yazılmış bir cümle, bir uyarı: ama yine de lâpa lâpa kar yağıyordur dışarda.

Hiç yorum yok: