22 Haziran 2011 Çarşamba

illegal party

dün akşam saat sekiz buçuk gibiydi. yılın en uzun gününün güneşi yeni batmış, hava kararmaya başlamıştı. fenerin yan tarafındaki kayalıktan gelen sesleri farkettim.

bir kaç gündür sivrikaya'yla kıyı arasında levreklerin gümüşlerini görüyordum. levreğe gelen balıkçılardır, diyerek, biraz laflarız düşüncesiyle kendimi dışarı attım.

kayalıkta kızlı erkekli yaklaşık on kişi vardı ve hiçbiri balık tutmaya gelmemişti. mustafa abi'nin oğlu atakan dışında aralarında tanıdığım biri yoktu. içinde ne olduğunu belli eden siyah poşetlere bakılırsa kalıcı görünüyorlardı. üstelik gitarları da vardı.

beni farkedince sustular, kızlar erkek arkadaşlarından uzaklaştı, atakan bana doğru yürüdü. babası ablamın sınıf arkadaşıydı ve kim ne derse desin, futbol oynarken izlediğim en yetenekli insandı. hiç unutmam, şehir stadında yapılan okullar turnuvasında endüstri meslek lisesi'ne birbirinden farklı yedi gol atmıştı. hatta o gollerden birinde, kornerden gelen topa arka direkte sadece kalçasıyla dokunmuştu. liseyi zar zor bitirdikten sonra bir kaç defa spor akademisi sınavlarına girmiş ama başarılı olamamış. üçüncü ligde anadolu takımlarını dolaşarak on yıl kadar top oynamış, futbolu bırakınca da, o zamanki hükümete yakın bir akrabasının araya girmesiyle şehir stadının sorumlusu olmuştu. stada koşmaya gittiğim kış günlerinde muhakkak yanına uğrar, anadolu'da oradan oraya giderek geçirdiği yılları dinlerdim.

atakan, geldiklerinde fenerin bahçesine girip kapıyı çaldıklarını söyledi. ama evde yokmuşum. hilalin bir ucundan diğer ucuna, fenerden balıkçı sığınağına koşmak için evden çıktığım sırada gelmişlerdi. sonrasında duş, yemek, e-posta kontrolleri derken farketmemişim. kızları içlerinden biri arabayla getirmiş, geri kalanlar da dikkat çekmemek için dolmuşla gelip, fenere ayrılan yol ağzında inmişti. dolmuştakiler en fazla, üniversiteliler bu gece fenerin yan tarafında alem yapacak, diye düşünmüştür. araba dikkat çeker diye de, aynı arkadaşları arabayla geriye dönmüş sonradan dolmuşla gelmişti.

üniversite için dört bir yana dağılan bu çocuklar, yılın en kısa gecesini bahane ederek, bir parti verelim, demişler: underground party. hem de bir anlamı, havası olur, hem de özlem gideririz. planlarını sadece yakın arkadaşlara haber vererek bu akşama kadar gelmişler.

atakan bunları bir nefeste anlatıp, benim için sorun olup olmayacağını sordu. ben de zamanın gerçekten değiştiğini, gençlerin illegal gösteri yerine parti yaptığını söyledikten sonra, benim için farketmez, dedim. zaten bu gece dörde kadar uyumayıp kıtalar arası bir telefon görüşmesi yapmam gerek. hatta saat dörde doğru yoklarsın da uyuduysam uyandırırsın beni. yalnız kafayı bulup denize girmeyin, kurtarmam.

gitmeden önce bir kayaya yaslanmış perdesiz gitarı işaret ederek, bir de, dedim. eğer akdeniz akşamlarını çalacak olursanız polisi ararım.

4 yorum:

pınar dedi ki...

Gitarı eline alıpta akdeniz akşamları söylenmeden olur mu?
Büyük haksızlık bu:)

Çaldılar mı?:)
çok güzeldi yine,siz kitap yazmalısınız,ben de alıp okumalıyım hatta uykusuz kalabilirim iki sayfa daha okumak için:)

verbumnonfacta dedi ki...

vatkalı omuzlar, yüksek bel pantolonlar ve permalı saçlarla birlikte ruhuma yara açan travmalardandır akdeniz akşamları.

bir de, 'akdeniz'i lokalize etmek, 'temmuz'u güze uydurmak yok mudur'? beni asıl bunlar öldürür.

bu hikaye içinde çalmadılar.

yazmak yetenek işi, bende olmayan. kaldı ki sadece iki sayfa uykusuz bırakacak bir kitaba yazar olmayı istemezdim.

pınar dedi ki...

İlk önce,yazmak yetenek işi ve bu siz de var.

sonra;
siz benim uykusuz kaldığım o iki sayfa olayını bilmezsiniz.Elimden kitap kenara düşmedikçe o iki sayfa katlanarak büyür.

verbumnonfacta dedi ki...

bende gördükleriniz için bir defa daha teşekkürü borç bilirim.

yazar olsaydım eğer, okuyucunun bitene kadar elinden bırakamayacağı bir kitap yazmak isterdim.

sadece kelimelere değil kitabı elinden düşürmemeye de dikkat etsin isterdim.

ve sonra bir biçimde bitmemişse kitap, her defasında en baştan başlasın isterdim.