24 Temmuz 2011 Pazar

bir masada iki kişi: rüya

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- bu sabaha karşı bir rüya gördüm.

- nasıl bir rüya bu?

- burada başlıyordu. okuduğum kitaptan başımı kaldırdığımda bana bakan bir çift gözle karşılaştım. karşımda tanımadığım bir adam oturuyordu.

- yaklaşık on dakika önce, oturabilir miyim, diye sormuştu.

- gülümsedi, sessiz sedasız bir güzelliğiniz var, dedi.

- adam bunu söyleyince, bakışlarındaki tebessüm bir kelebek gibi havalanmış dudaklarına konmuştu.

- tam üç ay önce. bir sürü mutlu gün ve gece...

*

sonra masaya eğildi, o güzelim elini uzatıp elimi buldu. zarif bileğini kavrayıp avucunu öptüm. gelecek günlerin bir sürü mutsuz gün ve geceye gebe olduğunu henüz ikimiz de bilmiyorduk.

Hiç yorum yok: