11 Mart 2012 Pazar

üçleme: yirminci yüzyılın en iyi romanı

doksan dokuz haziranında cebelitarık denizci'ni okuyup bitirdiğim de, tamam, demiştim, artık yirminci yüzyılın en iyi romanı üçlememi tamamladım: fransız teğmen'in kadını (j. fowles), dişi kurdun rüyaları (c. aytmatov), cebelitarık denizcisi (m. duras)...

sonrasında ise utanç (s. rushdie), yüzyıllık yalnızlık (g.g. márquez) ve mülksüzler (u.k. le guin)'in de aralarında olduğu bir kaç kitabı tutarlı olmak adına görmezden geldim. çünkü listem değişmez sanıyordum.

ama iki bin on ağustosunda, içinde pessoa geçiyor diye (ricardo reis beni bağışlasın) okumaya başladığım ve benim için muhteşem bir yeni yaş hediyesine dönüşen ricardo reis'in öldüğü yıl, bu üçlük listeyi darmadağın etti.

marguerite duras ve anna bağışlasın ama o zamandan bu yana üç numara josé saramago ve dönüp dönüp okuduğum cümlelerinin.

*

belki, tatar çölü'nü merak edenler olabilir: o, sıralama dışıdır. tıpkı aziz tom waits gibi.

9 yorum:

ligea dedi ki...

kendimize bir seyler devsirebilmek adına seçimlerinizi ilgiyle, merakla -ve hadi itiraf edelim- biraz da hayranlıkla izliyoruz...
iyi okumalar denize karsı.

verbumnonfacta dedi ki...

kendimi biraz mahçup hissetsem de, onur duyduğumu saklayamayacağım. nasıl derler; çok teşekkür ederim...

siz de gelin, denize karşı okumak ve susmak için.

ufuk çizgisi için.

denizin üzerinde koşan bulutlar için.

Madame Butterfly dedi ki...

"hiçbir şey değilim
hiçbir şey de olmayacağım
bir şey olmayı isteyemem
ancak dünyanın bütün düşleri var bende"

verbumnonfacta dedi ki...

"..,dünyayla köprüleri attığını söyleyen, ama hayatın gene de incitebileceği bir adam..."

Adsız dedi ki...

"aziz" tom waits demenizle, “senin aziz sıfatı ile tanımlayacağın kimin var” diye sordum kendime. daha soruma cevap arayamadan internette tom waits hakkında yazılanları okurken, bir yandan da youtubeda şarkılarını dinlerken buldum kendimi. ilk “hold on” şarkısını dinledim...” sometimes there's nothing left to do … you got to hold on…take my hand, i'm standing right here, just hold on”...

adamın sesi, söyleyişindeki doğallığı …her ne ise, yüreğimde yerini bilmediğim bir tele dokundu. memnun oldum.

son zamanlarda yeni biriyle tanıştığım için hiç memnun olmadığım kadar memnun oldum.

verbumnonfacta dedi ki...

o ses tellerinin üzerinde binlerce sigara söndürülmüştür. ve bir şehre yol yapacak kadar katran ihtiva eder.

kendisi sadece şarkıcı değil şairdir ve gücünü daha çok buradan alır.

'hold on' başlamak için güzel bir yer. bense 'more than rain'den başlamıştım. eğer dinlerseniz, benim başladığım yerin daha 'zalim' olduğunu anlarsınız.

bir de, pireye kızıp yorgan yakanlardan olmadığınıza sevindim.

Adsız dedi ki...

dinledim. birçok kez. şu kayıtta
( http://www.youtube.com/watch?v=pUB1uMZgYoI ) şarkıya başlamadan önce ne güzel söylüyor: “don’t plant your bad days, they grow into weeks ….choke those little bad days”

evet, sizin başladığınız yer daha zalim.

pire? yorgan? anlamadım.

Madame Butterfly dedi ki...

I Wish I Was In New Orleans candır

verbumnonfacta dedi ki...

@lydia,
o videoyu sadece şarkıdan öncesi için izleyenler var, bilirim.

diğer bahsi ise geçelim.

@madame butterfly,
i wish i was in new orleans, aziz tom waits'in sadece aşktan değil dostluktan da anladığını dosta düşmana ispat eder bir şarkıdır. yorumu ise bambaşka bir şey.