17 Eylül 2012 Pazartesi

üç kartpostal

bir posta kutusu üç kartpostal.

aynı el yazısı üç ayrı ülke, üç ayrı şehir. ikisinin üzerinden daha önce geçilmiş, biri ise yeni.

ilkinde, batmaya hazırlanan kuzey güneşi altında yaz günleri yaşayan bir şehir... arkasında: "bu şehir kar altında daha güzel." katılıyorum...

ikincisinde, inilen ya da çıkılan sayısız basamak ve white church. arkasında ise, "yolun buraya düşerse muhakkak bu basamaklarda oturup fotoğraf çektirmelisin," yazıyor. gözlerimi kapatıp, bu cümlenin sahibini düşünüyorum. o basamaklarda oturmuş, dirseğini bir basamağa dayamış, aşağılara uzattığı sonsuz uzunluktaki çıplak bacaklarını ve upuzun kirpiklerinin gölgelediği yüzünü güneşe sunmuş. şükürler olsun ki, bir kaç yıldır perçemi yok.

sonuncu kart ise, yaklaşık bir yıl önce yolladığıyla neredeyse aynı. kanalları ve özgürlüğüyle nam salmış şehrin kanallarından biri boyunca uzanan ve kanalın sokak lambalarının pırıltısını saklayan sularını seyreden evler. arkasında da yaklaşık bir yıl önce olduğu gibi aynı arzu dolu soru: "acaba bu evlerden birinde yaşamak nasıl olurdu?"  iyi, diyorum. belki büyüdü ama değişmedi.

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

kanal kenarı evlerini gördükçe ben de böyle düşüncelere dalarım. mutluluk verici olduğuna da hükmederim. hele sıfırsa nehre nasıl da güzeldir kimbilir..

verbumnonfacta dedi ki...

suyla arasına bir şey kabul etmeyen(belki bir yol, bir ağaç, bir kumsal) pencereleri hep sevdim. ama o evlerin tadını çıkartmak için bohem olmalı insan. aksi takdirde o pencereden bakacak bir vakit kalmıyor.