14 Aralık 2013 Cumartesi

hitap

masadaydı. gün boyu oturmamak için kendine bir sürü iş çıkartmış, bir yığın bahane üretmiş, ama oturmuştu işte. oturduğu yerden masanın soluna doğru uzandı. bedeninin mukavemetini, "yapma," diye okuyacaktı ki, bedenin olanaklarını bilen iç sesini duydu: asıl sen yapma...

mektup açacağını sarısı solmaya başlamış mektup kağıtlarının üzerinden alıp masaya koydu. metalin tınısı kanatları masadan bir kuşa binmiş odayı dolaşırken kağıdı önüne koymuş, kalemi eline almıştı.

başlangıç ya da hitap. takılıp kaldı. bu mektup yazılmalıydı, önemliydi. başlangıç yani hitap daha da önemli. hitap seçimdir. ve her seçim bir şeyleri alır, götürür. hedefi bulan okun başka ne varsa ıskalaması gibidir. yazanın duygusal duruş, yakınlaşma ya da uzaklaşma konusunda verdiği kararı ifade eder. ve bu karar aynı zamanda mektupla kurulan ilişkinin niteliğini belirler, onu aklı başında ya da çılgın bir kılığa sokabilir, gerçekte varolan ilişkiyle hiç kesişmeden ona paralel olarak uzamasına neden olabilir.

karar verene kadar bir kaç kağıdı yırttı. bir o kadarını da buruşturdu. kağıttan topların bazıları hıza ve yer çekimine yenilerek masadan düştü. nihayet bir kelime tek başına kalıverdi: "sevgilim"

burada bir defa daha durdu, derin bir soluk aldı, "önemli olan okunması değil, yazılması," dedi ve başladı:

"bu sabah bir kadın, bir kadın geldi rüzgâra tutunarak. parfümü uçuşan, rüzgârla yarışan bir kadın. hava soğuktu, ellerim üşüyordu. kokuna benziyor mu diye düşündüm. önce, bir tereddüt. sonra, kokunu unuttuğumu farkettim."

Hiç yorum yok: