24 Ocak 2014 Cuma

pes101: pessoa'ya giriş

ya da fernando pessoa'nın son üç günü*...

*

"gözlerini bir tarafa açarken diğer taraflara sıkıca kapayanlar"dan olmakla suçlanmayı göze alarak, son dönemin en büyük edebi modası fernando pessoa'dır, diyeceğim.

bunda internetin ve bloglar mahallesinin etkisi var mıdır bilinemez ama kendisi yaklaşık sekiz yıldır hem çok hem uzun satandır. pessoa'nın hoyrat ellerde değil okumayı bilenler arasında "moda" oluşu ise, onu milan kundera gibi "bir zamanlar ülkemizde moda olan" ama daha sonra bir kaç tutkunu dışında hatırlanmayan bir yazar olmaktan kurtarıyor.

daha en başında ismiyle "huzursuz" entelektüel bilincini avlayan huzursuzluğun kitabı ile başlayan bu ilginin, iki bin dört yılı sonundaki, daha sonra kitaba da dönüşen, fernando pessoa ve şürekası sergisiyle değil de huzursuzluğun kitabı'yla başlamış olmasını ancak bu "huzursuz"lukla açıklayabiliyorum.

*

o halde başlığın işaret ettiği yere doğru yürüyelim; huzursuzluğun kitabı pessoa okumaya başlamak için "en iyi ilk seçenek" değildir. çünkü bu şiirsel metin, her şeyden ve herkesten bağımsız olarak paha biçilemezdir. zaten pessoa'yla bir ilgisi de yoktur; fernando pessoa'nın "pessoa" adındaki bir lokantada tanıştığı ve ona edebi tasarılarını ve düşlerini anlatan bernardo soares adlı bir şahıs(!) tarafından yazılmıştır.

biraz bu yüzden, biraz da karakter uydurmakla yetinmeyip, yazarlar ve şairler uydurarak onların kalemiyle de kitaplar, şiirler yazan pessoa'nın saklı ruhunu keşfetmek için bambaşka bir yerden, pessoa'yı ruhdaşı sayan ve "çoğul ruh" kavramı yazarlığında büyük yer tutan antonio tabucchi'nin fernando pessoa'nın son üç günü adlı uzun öyküsünden başlamak gerekir.

dört-beş dergi sayfasını ancak doldurabilecek bu anlatıya "uzun öykü" demek ne kadar doğru bilmiyorum ama, anlatıyı ilk olarak eksik diyaloglar başlığı altında topladığı iki oyununda bir sahne olarak tasarlayan tabucchi'nin sırf pessoa'nın şiirlerini, metinlerini okuyabilmek için portekizce öğrenip bir süre pessoa'nın şehrinde, lizbon'da yaşadığını ve orada öldüğünü biliyorum.

*

alçak gönüllü bir özetle, bu öyküde pessoa'nın 'kişilik'leri alvaro de campos, alberto caeiro, ricardo reis, bernardo soares ve antonio mora sırayla hastanedeki odasına girer ve deyim yerindeyse vakti yakın bir ölümden önce hasta yatağındaki pessoa'yla helalleşirler.

belki sanat eseri ve hayatın birbirine karıştığı sularda kulaç atmayı sevenler tartışmasız beğenecek ama anlatının usta işi, sanatsal haz yüklü olduğunu iddia etmiyorum. istisnalar olmakla beraber, bir "akademisyen" ne kadar edebiyat yapabilirse hepsi o kadar.

yine de pessoa hakkındaki bir çok bilgiyi ansiklopedik labirentlerde kaybolmadan bu kısa ama yoğun anlatıdan alabiliyorsunuz. işte bu yüzden "pes101"...

neleri mi?

on beş yıl boyunca traş olduğu berber manacé, dostları francisco gouveia ve armando teixeira rebelo, tercümanlık yaptığı ithalat-ihracat şirketinin patronu moitinho de almedia, astrela parkı'ndaki sıralardan birine oturup ürkek ürkek öpüştüğü ve birbirlerini sonsuza kadar seveceklerine dair söz verdikleri tek aşkı ophélia queiroz, bir zamanlar kiracı olduğu ve bernardo soares'e dönüştüğü çalcada do combro mahallesindeki ev, dünya ikinci kez savaş için gün sayarken portekiz'de giderek yükselen milliyetçiliğe işaret olan ve trafiği tıkayan bandolu mızıkalı gösteri, imzasıyla sadece bir defa şiir yazdığı coelho pacheo, tımarhanede ölen büyük annesi dionisia ve uyarısı: "yaşam bir deliliktir ve sen de deliliğin nasıl yaşanacağını öğreneceksin", hastalığının belirtileri ve teşhisi: muhtemelen aşırı alkolün tetiklediği hepatit krizi, bernardo soares olduğunda uyuyamadığı zamanlar almaya alıştığı lavdanom...

alvaro de campos: ki ophélia ile arasına girmişti, "tüm aşk mektuplarının gülünç olduğunu düşünüyorum," diyerek. bu son ziyarette fısıldayacaktır ama: belki de aşk mektuplarının hepsi gülünç değildir.

kürk yakalı kadife ceketiyle alberto caeiro... "eserlerim gecenin içine doğdu ve hepsi de gece eseridir;" diyen ve ona bir anlamda babalık ederek iç alemine hayat veren "kişilik". ama bu son görüşmede pessoa, "bir kılavuza ve pıhtılaştırıcı maddeye gereksinim duyuyordum. yoksa yaşamım bin parçaya bölünecekti. sayenizde bir bütünlük buldum. aslında bir baba ve üstad olarak sizi ben seçtim," itirafında bulunacaktır.

kralcı fikirleri yüzünden cumhuriyet ilan edildiğinde brezilya'ya sürgüne giden, bütün şiirlerinde neera ve lydia için çiçekten taçlar yapan ricardo reis de helalleşmek için gelenlerdendir. odaya girer ve "düşsel brezilya'mdan döndüm," der.

peşi sıra odaya bernardo soares girer. ona çok sevdiği oporto usulü işkembe çorbası caldo verde getirmiştir, sıcaktır, soğuk çorbayı sevmediğini bir şiirinde "soğuk bir aşk gibi" dizesiyle söylediğini hatırlamıştır. ve çorba bahanesiyle, tanıştıkları "pessoa" adlı lokanta konusunda ona takılır: iddiaya girerim sizin adınızı taşıdığı için o lokantayı seçmişsinizdir, aslında sizin gibi insanların uğramadığı gösterişsiz bir lokantaydı.

ve son sözü söylemek, bir manada pessoa'yı ölüme hazırlamak için son olarak panteist filozof antonio mora gelir. yaşam denen imgeler tiyatrosunu terk etme vakti gelmiştir. ruhunun gözlükleriyle gördüklerini tanrıların dönüşü'nde anlatmıştır zaten. bir tanrı ona yetmez. en ikna edici sesiyle fısıldar pessoa'ya: ey yüce pessoa, doğanın istediği sayısız biçimde, belki jo adında bir köpek, bir tutam ot ya da lizbon meydanı'nda şaşkın şaşkın bakan genç bir ingiliz kızının ayak bilekleri olacağız.


*: can yayınları-mayıs iki bin beş, çeviren: münir h. göle

Hiç yorum yok: