26 Mayıs 2014 Pazartesi

cannes hikâyesinin başlangıcı

ilk kısa filmi koza bin dokuz yüz doksan beş yılında cannes'da gösterildikten sonra, iki bin üç yılında uzak ve iki bin on bir yılında bir zamanlar anadolu'da ile "jüri büyük ödülü", iki bin altı yılında iklimler'le "fibresci ödülü"ne layık görülen, iki bin sekiz yılında ise üç maymun ile "en iyi yönetmen" seçilen nuri bilge ceylan, nihayet en iyi filme verilen "altın palmiye"yi kazandı.

kış uykusu ile "fibresci ödülü"nü de kazanan ceylan, türk sinemasını yüzüncü yılında* da onurlandırdı. akıllarda kalan bir başka şey ise teşekkür konuşması oldu. ünlü yönetmen ödülü, hiçbir ayrımcılığa prim vermeden ve önüne bir isim-sıfat koymadan, başta geçen yıl hayatını kaybeden gençler olmak üzere "güzel ve yalnız" ülkesinin bütün gençlerine armağan etti.

burayı biliyorsunuz, her yerde okudunuz ya da duydunuz.

şimdi ise semih kaplanoğlu'nun anlattıklarından yola çıkarak tiyatro sanatçısı keriman ulusoy'u analım ki bir vefa borcunun küçük de olsa bir kısmı ödenmiş olsun.

semih kaplanoğlu, herkes kendi evinde vesilesiyle uluslararası festivallerde yaşadığı strateji hatalarını anlatırken, "... hatalardan sonra yurtdışı işini rahmetli keriman ulusoy'a vermiştik," der.

"keriman paris'te yaşıyordu. tiyatro için oradaydı. aynı zamanda kimi filmlerin yurtdışı satışı için gönüllü çaba gösteriyordu. çok sevdiğim, çok güvendiğim bir insandı. o yıllarda nuri bilge'nin (ceylan) bazı filmlerinin, özellikle "mayıs sıkıntısı" ve "uzak"ın dünyada tanınmasını sağlayan kişidir keriman ulusoy. o da bugün unutulmuşların arasında yerini aldı. "herkes kendi evinde"yi singapur'a götürmüştü, dönüşünde hastalandı ve birkaç yıl içinde vafat etti. bir gün türk sineması hakkında bir şey yazılacaksa o da mutlaka yerini almalı."**


*: türk sinema tarihi dikkatli okunursa yüz yılı çoktan devirdiğimiz görülecektir. bu bahis üzerine yürüyeceğiz.
**: yusuf'un rüyası, söyleşi:uygar şirin
 

Hiç yorum yok: