31 Aralık 2014 Çarşamba

kısa kısa - on beş

*  ya da "kısa kısa- tenis özel sayısı". çünkü hem us open'dan hem wta ve atp sezon sonu turnuvalarından konuşacağız.

* tenis konuşmaya başlamadan önce... http://www.incipitenstitusu.com/

* biliyorum, bunun için bana çok teşekkür edeceksiniz.

* us open kadınlar kanadında bahisçilere bir şey kazandırmadı. son bir kaç yıldır bütün turnuvaları 'hepinize karşı ben' edasıyla oynayan serana williams yılın son grand slam'ini evine götürdü. bu kaçıncı grand slam şampiyonluğu bilmiyorum. çünkü uzun zaman önce saymayı bıraktım. finaldeki rakibi ise uzun zamandır ortalıkta gözükmeyen carolina wozniacki'ydi.

* us open'da süpriz, beklenmeyen değil tahmin bile edilemeyen yerden geldi. tenis tarihinin ilk onuna girebilecek dört tenisçinin olduğu turda sadece şampiyon değil finalistler de 'kare as'ın dışından çıktı. marin cilic ve kai nishikori şampiyonluk için cenkleşirken kupa altı-üçlük üç setle hırvatistan'a gitti.

* rafael nadal'ın sakatlığı yüzünden katılmadığı turnuvada, form durumu itibariyle favori gösterilen 'iyi aile çocuğu' roger federer ile dünya bir numarası 'küstah sırp' novak djokoviç ise yarı finalden öteye geçemedi. bu belki de federer'in grand slam rekorunu geliştirmek için son şansıydı.

* "aklında bir gün evvelinden kalma iki şeyle uyandı yüzbaşı davidson; karanlıkta uzanırken bir süre onları seyretti. (ursula k. leguin, dünyaya orman denir)"

* sevgi ifadesi olarak kullandığım 'küstah sırp'ı ben uydurmadım. bizim aptal spikerlerden birinden duydum. bir avrupa kupası maçında ikili mücadelede türk takımının oyuncusuna biraz çirkef müdahale eden sırp oyuncuya"şu küstah sırpın yaptığına bakın sayın seyirciler," demişti. işin komik yanı, müdahaleye maruz kalan bizim futbolcu da sırp'tı.

* dostoyevski seveni bol romanı budala'da "mutsuz bazı kalplerin fethi" gibi bir erkek kusurundan bahseder. belki de haklıdır. bu kusur belki de güçleri ancak onlara yetebildiği içindir.

* "ayrılığın ve acının/ basamakları yokmuş (süreyya berfe)"

* "emma bovary benim!" diyen flaubert'e nazire: "ekrem bihruz'dur vesselâm!"

* "cama vuran her damlada seni hatılıyorum/ ve sana susuzluğumu (agora meyhanesi)"

* şu güzelliklere bakar mısınız. üstelik onuncu fotoğrafı çözünürlüğü bozulmadan büyütebildiği kadar büyüten baskıcı bir arkadaşım var. çerçeveletip duvara asacağım aile fotoğrafı gibi. kendimden kendime yeni yaş hediyesi gibi.

* atp sezon sonu turnuvası bu sene de londra'daydı. turnuvanın şampiyonu ise final maçını oynamadan kazanan djokoviç oldu. şampiyondan rol çalan adam ise federer'di; kendini ingiliz sanan iskoç andy murray'yi altı-sıfır ve altı-bir'le dağıtırken, yarı finalde vatandaşı wawrinka'yı eşi mirka'nın da yardımıyla(!) yenerken ve sırt ağrısı yüzünden finale maçına çıkmayarak tenis severleri kendisinden mahrum bırakırken.

* wta sezon sonu turnuvası ise üç yıl istanbul'a konuk olduktan sonra bu yıl singapur'da yapıldı. serana williams, bu yılın final oynamayı en çok hak eden en iyi iki ismi arasında oynanan finalde simona halep'i iki sette yenerek şampiyon oldu.

* bir zamanlar arkasında durduğumuz "özgürlük taleb(ler)inden geriye tek bir özgürlük kaldı: tüketim özgürlüğü... ya da sadece bunu verip bizi ikna ettiler.

* beddua: çocuklu eve misafir gidesin de legolara basasın.

* ibrahim tenekeci twitterda şairlik ediyor: eski defterleri açmak, kimseye mutluluk getirmez. çünkü iyi olan, geçmişte kalmaz; daima yanımızda, aklımızda ve kalbimizde bulunur.

* galiba bu, iki bin on dördün son yazısıydı.

26 Aralık 2014 Cuma

tehlikeli şiirler: on sekiz

bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla
'karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak'* mesela...

"benim adım insanların hizasına yazılmıştır.
her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.

keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım
ölüm ve acılar çatsaydı beni
düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak
sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.
anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım
diri-gergin kasları konuşsaydım
“kardeşler! ” deseydim “kardeşlerim! ”
“bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
“bakın yaklaşıyor...”
yazık, şairler kadar cesur değilim
çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan
gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor.

benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı
öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım
bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında
çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların
inanmazdım dosyalara sığacağına
gittikçe ışıldardım dükkânlar kararırken
hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı.

benim adım bilinen cevapların üstüne mühürlenmiş
ellerim tütsülenmiş
evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında
dirgenler, bakraçlar, tornavidalar
bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar
ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa
gövdem açık bir hedef kılındı belâlara.
ve bu yüzden yakışıksız oluyor
insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak
ve bu yüzden göğsümde dakikalar
ince parmaklar halinde geziniyor
konvoylar geçiyor meşelikler arasından
bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
ölümden anlayan, ciddi bir yaprak
unutulacak diyorum, iyice unutulsun
neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak."

*: ismet özel
 

25 Aralık 2014 Perşembe

bağ

arkadaşım. bir küs bir barışık, tam da evliliğe giden türden bir ilişkisi vardı. ama uzatmalı sevgilisi evlenmenin eşiğinde onu fena sattı. bu sadece arkadaşım için değil, herkes için beklenmeyen bir durumdu. bununla baş edemeyen arkadaşım psikolojik destek almaya bile başladı.

oğlan da zengin bir kız buldu ve çok geçmeden nişanlandı. her şey yoluna girdi, bizim kız daha kolay unutur derken, artık nişanlı bir adam olan eleman bizim kıza tekrar sarkmaya başladı; seni özlüyorumlar, hâlâ unutamadımlar, senden iyisi yoklar...

buna son vermek isteyen arkadaşım da günün birinde oğlanın nişanlısını arıyor ve "bu beni hala arıyor, ipini sıkı tut, kimse mağdur olmasın.' diyor. sonra da bu olayı, ayrılık acısını unutabilmek ya da en azından katlanılır kılmak için gittiği psikoloğa olduğu gibi anlatıyor.

doktorun tepkisi müthiş olmuş; bildiğiniz kızmış, yani. "sen bunu yaptın, çünkü aranızda yeni bir bağ oluşmasını istedin."

23 Aralık 2014 Salı

"paralel evrenler" gibi

"şehir efsaneleri"ne benzer; cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası'nın bir anadolu şehrinde konseri vardır ve daha çok sivas'ta geçtiği söylenen bu hikâyede, konser çıkışı bir dinleyicinin, "sivas, sivas olalı böyle bir zulüm görmedi," dediği anlatılır.

bunu durup dururken hatırlamadım. internetin derinliklerinde rastladığım, yılmaz karakoyunlu'nun "cumhuriyetin türk müziği politikası" başlıklı makâlesinde anlatılan bir bahis hatırlattı:

"ilk operet olarak halide edip'in 'kenan çobanları' isimli eseri bestelendi. ilk konseri dinleyenler arasında bulunan sanat ve fikir adamı celal esat arseven, yanındaki süleyman nazif'e nasıl bulduğunu sorar. süleyman nazif de, "rum patriği teravih namazı kıldırıyor sandım," cevabını verir."

19 Aralık 2014 Cuma

günün sorusu: kelimeler

the words filmini izleyenlerdenseniz, "kelimeler"in gerçek sahibi asıl yazar ortaya çıkıp da, "benim felâketim, kelimeleri, onları bana ilham eden kadından daha fazla sevmemdi," dediğinde, siz de "geri zekalı!" dediniz mi?

ya da az evvel okuduğunuzda?

18 Aralık 2014 Perşembe

biraz da futbol


jurgen klopp

bir futbol sever olarak borussia dortmund teknik direktörü jurgen klopp'u yıllardır ilgiyle takip ediyorum. finansal olarak çökmüş borussia dortmund'u yeniden ayağa kaldıran, yarattığı takımla üstüste iki alman ligi-bundesliga şampiyonluğu ve bir uefa şampiyonlar ligi finaline yürüyen bu adamı zevkle takip ettim.

sömürgelerden gelip (okyanusa uzak kaldığı için sömürgeciliğin nimetlerinden yararlanamayan, bu yüzden pislik çıkartan almanya'nın göçmen işçiler yoluyla sömürgelerini kendi ülkesinde kurduğu fikrine katılıyorum) bir takım olan gençlerle ilişkisini ise kıskanılısı buldum.

bir defasında saç ektirdiği için magazin basınına konu olan, genelde başarılarıyla gündeme gelen klopp, bu defa ilk on üç hafta sonunda ligin dibine demir atan takımı yüzünden röportaj vermek zorunda kaldı. bu röportajda takımını ıslıklayan taraftarlara, "sürekli kazanan bir takım istiyorsanız gidin bayern'i tutun," diye 'ayar' veriyor ve bir defa daha gönlümüzü kazanıyordu.

bayern demişken. başka türlü "bayern" demiş die toten hosen'i anmamak mümkün mü?

"bazıları gibi gidip de bayern'e/ halel getiremem şahsiyetime"


zlatan ibrahimoviç

şimdilerde paris saint-germain için atıyor gollerini.

büyük olduğu, gittiği her takımda şampiyonluk yaşadığı bilinir. ve bu şampiyonluklarda büyük payı olduğu da. ama yalnızca attığı fantastik gollerle anılır. ne de olsa messiler, ronaldolar mevsimindeyiz.

bu ara açık farkla en sevdiğim iki blogtan biri olan "şota'nın tercümanları"nda onunla yapılmış nefis bir röportaj okudum. özellikle psg'in fransa ligindeki rakiplerinden toulouse'un ibrahimoviç'e otuz üçüncü yaşı nedeniyle yolladığı mesaja bayıldım:
"bugün, oğlun isa'yla aynı yaşa, hayatının otuz üçüncü yılına geldin.. bütün rahibeler muhteşem zlatan ibrahimoviç'i görebilmek için dua ediyor, insanlar futbolun etrafında bir araya gelsin diye gözyaşları döküyorlar! nice yıllara büyük zlatan! çok yaşa! geçtiğimiz iki yıl boyunca bize goller atmaktan sapkınca bir zevk alsan da sana kin beslemiyoruz. yaptığın her şey için teşekkürler!"
düşünün bir. fenerbahçe ya da galatasaray demba ba'ya doğum günü mesajı yollamış...

allah muhafaza.


alex de souza

bu coğrafyaya uğramış en kalibreli futbolcu değildi belki. ama en başarılısıydı. büyüktü. ondan başka kim ve ne varsa "bir alex değil"di. heykeli dikildi. peşi sıra narsizmden muzdarip bir kulüp başkanı tarafından takımından gönderildi. sadece gelirken değil giderken de havaalanında izdihama neden olan tek futbolcuydu belki.

o futbolcu ülkesine döndü. futbola başladığı takımda futbolu bıraktı. bırakırken de instagram hesabından futbolcusu olduğu bütün takımlara ve taraftarlarına teşekkür etti. rakip taraftara teşekkürü ise paha biçilmezdi:
"bir özel teşekkür de rakip taraftara. hiç bir zaman hiç bir yerde rakip taraftar tarafından kötü muamele görmedim. gerçekten teşekkürler! rakip taraftarı sessizliğe boğup gene de saygı duyulan bir şekilde sahadan yürüyüp çıkabilmek büyük bir keyifti."

sonuç yerine

biz bu kasabada "futbol sadece futbol değildir"cileri sevmeyiz yabancı.

onlar beşiktaş yerine çarşı'yı tutar, metin-ali-feyyaz ya da gordon milne yerine süleyman seba'yı özlerler.

kaldı ki futbol sadece futboldur. sahaya çıkar en iyi oyununu oynamaya çalışırsın. kısmetse de kazanırsın. kazanmak ve kaybetmek arasındaki tek fark başkalarının sana davranışıdır.

ona bakarsanız vnf. de sadece vnf. değildir.

12 Aralık 2014 Cuma

paralel evrenler: altı

iki yazar.

biri rus diğeri diğeri türk.

rus olan edebiyatı edebiyat yapanlardan biri; dostoyevski. diğeri çağdaş türk edebiyatını okunur kılan genç tayfadan emrah serbes.

biri bir 'budala'dan ölümsüz bir kahraman yarattığı kitabında hem de o kahramanın, diğeri ise kalbimizin üzerinde tepindiği kitabında kendisinin değilse bile anlatıcısının ağzından "çocuk"lu ve "kuş"lu bir denklem kuruyor.

"çocuğa her şey anlatılabilir, her şey; büyüklerin çocukları, hatta ana babaların kendi çocuklarını ne kadar az anladıklarını düşünerek şaşıyordum. küçük olduklarını, henüz öğrenme çağında olmadıklarını bahane ederek çocuklardan hiçbir şey gizlenmemeli. ne hazine, ne bahtsız bir düşünce.(...) bu güzel kuşcağız size güvenle, saadetle bakarken onu aldatmak ayıp değil mi? onları kuş diye tarif ediyorum, çünkü dünyada onlardan daha iyi kuşçuk yoktur."*

"herkesin bildiği şeyleri çocuklardan saklamayın. çünkü o zaman kendilerini dünyanın dışına itilmiş hissederler. o ruh hali de, öğrenmelerini istemediğiniz şeylerden daha çok zarar verir onlara. bir çocuğun, kuş olduğunu düşünmeye hakkı vardır. tabii bu biraz tehlikelidir. özellikle arka balkonlarda manasızca oturmayı seviyorsa."**


*:  budala
**:hikayem paramparça - kahvaltına devam edebilirsin

10 Aralık 2014 Çarşamba

kar

"kar dindi
gerçekten dindi
ellerine bakabilirsin artık"*


*: turgut uyar, çılgın-hüzünlü 

9 Aralık 2014 Salı

söyleşi hakkındadır

söyleşi okumaktan haz aldığım bir yazın türü. belki de soran veya cevap veren konumunda hiç olmadığım için durum böyle.

marquez bu konuyu biraz daha derinleştiriyor. ve genç bir gazeteci olarak medellin'deki toprak kayması üzerine yaptığı haber hakkında kendisiyle röportaj yapmak isteyen iki gazeteci üzerinden söylüyor fikrini:

"beni ikna etmek için çaba harcamaları gerekti, çünkü o zamana kadar soru - yanıtlardan oluşup her iki tarafında ortaya bir şey koyan bir sohbet için güç sarfettiği söyleşi türüne karşı belki de haksız bir ön yargım vardı. (...) ama sonunda el colombiano'yla yaşamımın ilk söyleşini yaptım, intiharî bir içtenlikle oldu.

aradan elli yıl geçtikten sonra, bugün dünyanın yarısında sayısız söyleşinin kurbanı oldum, ama hem soruları soran hem de yanıtlayan olarak hâlâ bu türün verimliliğine ikna olmuş değilim. konusu ne olursa olsun kaçınamadığım sayısız söyleşi, kurgu yapıtlarımın bir parçası olarak kabul edilmelidir, bundan başka bir şey değillerdir: yaşamım üzerine fantezilerim. öte yandan bence yayınlamak için değil ama, dünyanın en iyi mesleğinin yıldızı olan haberciliğe temel oluşturmaları açısından değerleri ölçülemez."*


*: anlatmak için yaşamak

6 Aralık 2014 Cumartesi

sabit

bahçe kapısının önünde nereye geldiklerini, ne yapmaları gerektiğini unutan iki insan gibi karşılıklı duruyorlardı.

4 Aralık 2014 Perşembe

cover

vatanlarından koparılıp amerikaya getirilen ve insanın insana üstünlüğü varmış gibi beyaz tenli insanlara köle yapılan siyah tenli insanların acı kaderini biliyorsanız, kölelerinin sağlığını, mutlululuğunu, konforunu, özetle yaşam haklarını akıllarına bile getirmeyen toprak sahiplerinin bu insanlara tarlada çalışırken şarkı söyleme izni verdiğini duyunca şaşırabilirsiniz.

mutlu olunca daha çok iş yaptıkları için değil, -müzik terminolojisini bilmediğim için anladığım şekliyle söyleyeceğim- üç vuruşluk zamanda dört vuruş yapılan şarkılar söyledikleri ve böylece üç defa çapa vurmak yerine dört defa toprağı çapaladıkları için. yani blues unutulup gitmemişse bunu güzelliği kadar ritmine de borçlu. 

ve radyo yayını zamanları. hâlâ kölelik var. ırkçılık normal ve standart. afrikadan gelen o adamların müziği nefis. ama radyolar beyaz. şarkıcılar beyaz. ve beyazlar iki yüzlü. ırkçılığa gönderme içeren sözler sansürlenerek ya da bizzat gönderme içermeyen parçalar seçilerek o "taş gibi" şarkılar beyaz adamlarca söyleniyor. şarkıların bir beyazın söylediği hali orijinalinin kederli sesini taşımasa da meşhur oluyor. çünkü şarkılar müthiş.

o zamandan bu güne "cover" sadece "üstünü örtmek" anlamına gelmiyor. bir müzik parçasının başka kişi tarafından yeniden yorumlanması anlamına geliyor.

yorum ne kadar güzel olursa olsun dinlediğiniz her coverda bunu hatırlayın derim.

2 Aralık 2014 Salı

tehdit

bir lokantada ya da evde fark etmez; yalnız yemek yemek belki de yalnızlığın sevmediğim hatta nefret ettiğim tek hâli. üstelik şölen masası gibi kalabalık sofraları, uzun süren kahvaltıları, kahvaltı ya da yemeğin peşi sıra toplanmamış masada yapılan sohbetleri çok severim. bunun için bahaneler icat etmeyi de...

geçen hafta sonu yemeğe misafirlerim vardı. yemek dedimse, en kolayı: çorba, balık ve salata. peşi sıra şehrin en iyi baklavasının eşlik ettiği çay. tek zor yanı, kirli sepetinden seçtiğim kirli bir kazağı balık pişirirken giymekti. hepsi bu.

yemek yenildi. sohbet edildi. daha rahat bir yere geçilip şehrin en iyi baklavasının eşliğinde çaylar içildi. yavaş yavaş etrafın toplanma vakti geldi.

masanın üzerindekileri birer ikişer mutfağa götürmeye başladım. yardım eden arkadaşlardan birisi mutfak tezgahına bıraktığı ve taşımada kolaylık olsun diye küçüğünü büyük olanın içine koyduğu iç içe geçmiş iki bardağı göstererek, "canın sıkılmasın diye sana iş çıkarttım," dedi ve ekledi.

"istersen bu kombinasyondan bir kaç tane daha yapabilirim."

güldüm. gri tatlı tabaklarından birini elime aldım. çorba tenceresinin kapağını işaret ettim.

"beni uğraştırmak istiyorsan bu tabaklardan birini şu kapağın içine koymalıydın. geçen gün yanlışlıkla yaptım ve çıkartmak için kırmam gerekti."

hatta, neden bahsettiğimi anlasın diye uygulamalı gösterdim.

*

tabak mı? çöp kamyonu perşembe sabahı geleceğine göre dışarıdaki büyük çöp tenekesinde olmalı.