5 Şubat 2015 Perşembe

değişim

kitaplığın karşısında durup kitaplığın raflarını yorduğum anlardan biri. bazan elim bazan bakışlarım kararsızlıkla oradan oraya uçuyor, kitaplardan birinin dalına konuyor, bazısında az bazısında çok konakladıktan sonra yeniden havalanıyordu.

çok hastaydım. o kadar hastaydım ki, kendi kendime, bu hastalığın çaresiz, günlerimin sayılı olduğunu öğrensem hangi kitabı okumadan ölmeyi istemem diye sormuştum. bir kitap adı bulamadım ama bir cevap buldum: yeni bir kitap okuyarak sayılı günlerimi boşa geçme tehlikesine maruz bırakamazdım. o yüzden okumuş olduğum kitaplar içinden "yeniden bir okuma" tercih ederim.

elim doksan beş yazında okuduğum bir kitaba gitti. kitabı alıp okuma odasının penceresi önündeki iki berjer koltuktan soldakine oturdum. aradığım özel bir şey varmış gibi sayfalarını ciddiyetle çevirmeye başladım.

*

dakika bir; gol iki. hatta üç. iyiden iyiye yabancılaştığımı fark ettiğim bir el yazısı ve mavi tükenmez kalemle kitabı satın aldığım tarihi not düşmüşüm.

pardon. ne iki ne üç. çok... format bugünle aynı olsa da (on dokuz şubat perşembe istanbul'on beş) henüz yorulmuş değilim ki rakam kullanıyormuşum. gün ve ayı yazmaya büyük harfle başlıyor mesele yer adına gelince iyice gemi azıya alıyormuşum: tamamı büyük harf...

oysa bugün, arada staedtler marka siyah tükenmez kaleme ihanet ediyor olsamda siyah yazmayan bir tükenmez kaleme tahammül edemem. kitabı aldığım zamanın değil, okuduğum ve bitirdiğim zamanın beni ben yaptığını düşünür, eğer tarihe bir çentik atacaksam buna göre yaparım. rakamlardan nefret ediyorum. büyük harflerden de. eski el yazıma ben bile tahammül edemezken şimdiki haline "bütün kızlar hasta".

"i"nin noktası mesela. o zamanlar aceleye getirilmiş bir kalem ucu darbesiyle kotarılmaya çalışılırken, şimdi, sağ yandan esen hafif bir rüzgara maruz kalmış yağmur tanesi gibi cümlelere yağıyor. ve bazı kalplere.

en azından "-di'li geçmiş zaman".

*

o günlerde bilgi ihtiva eden cümle ve paragrafların peşindeymişim. altını çizdiğim cümleler aşk doluymuş. o zaman ilgilendiğim, öğrenmek istediğim ne çok şey varmış.

şimdi ise ustalıkla söylenmiş cümlelerin peşindeyim. kelime işçiliği ağır iş, kelimelere nizam vermek yüce sanat... ilgi alanlarım değişmese de azalmış. psikolojiye artık inanmıyorum. dolaylı ya da dolaysız, psikolojiden edinilmiş cümlelerin kızları etkilediğine de... bir ara mitoloji denizinde boğulmaktan zor kurtulmuşken bir daha kıyısına bile yaklaşmam. dünyanın bütün müziklerini bilmesem, roll dergisinin röportaj yaptığı her müzisyeni tanımasam da olur. oscar almış her filmin izlenmesi, nobelli her yazarın okunması zorunluluğu ise tedavülden kalkalı epeyce oluyor.

*

biliyorum. bu yaptığım işgüzarlık biraz. ve neredeyse yirmi yıl sonra bu çok normal.

hele de iki hafta önceki ben ile şimdiki ben arasındaki fark bu kadar büyük iken.

1 yorum:

Zelda Capulet dedi ki...

"tempora mutantur, et nos mutamur in illis"