28 Ağustos 2015 Cuma

deliler*

ya da "seni tanımadan önce dinlediğim şarkılar - iki"

bu şarkıyı ilk duyduğumda sözlerini tam anlamamışım. sonradan anladım ve asıl manasını  o zaman kazandı. o zamanlar yeni türkü çok modaydı ama neden bilmem ben pek sevmezdim. hâlâ da benim için özel olduğunu söyleyemem; sıradan...

çok çocuktum ama içine "deliler" doluşmuş gözler hayal ederdim hep. ve gözlerinden o "deliler" bakan kadınları... çocuk da olsam bilirdim, kadın olmak biraz da bu demekti. hem cenneti hem cehennemi görmüş olmaktı. aksi takdirde ya çocuk oluyorlardı, ya arkadaş ya da anne. bir kadının anlatacak hikâyesi olmasıydı hem cenneti hem de cehennemi görmüş olmak ve deli yaşamayı tercih eden bir akıllı olmaktı.

ve o kadının, "delilerden sen anlarsın, konuş onlarla. nasıl muhtacım buna" demesi de doldururdu içimin diyaloglarını. ama olmadı. öylelerine rastladığımı sandığım zamanlarda da yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. ama bir defa; yanıldığımı fark etmem gerçekten uzun sürdü. o da neden bilmem "elinde mor çiçeklerle gel" diyen ikinci kısma vurgundu.

türkçe müziğe ancak "sert"liği kadar tahammül edebildiğimiz -çünkü mahalle baskısı denen şey o zamanlarda da vardı- zamanlardı. o radyocu kız -galiba sevgiliydik- programında atilla atalay öyküleri okur, "sert" olmaya çalışan şarkılar çalardı.

bu yorumu onun sayesinde öğrendim ve "bana kalırsa orijinaline beş basar," dedim.

* haluk levent, deliler

Hiç yorum yok: