4 Ekim 2015 Pazar

üçleme: wanted

bu blog, blog bulvarında gördüğüm en güzel blog olabilir.

baktınızsa görmüşsünüzdür: tam dokuz yıl önce bugün, yani dört ekim iki bin altıda yazılmış tek bir yazı ve o yazıya muhtelif zamanlarda gelmiş yirmi sekiz yorumdan ibaret.

kitabın zilif, yazarın oruç aruoba oluşu kıymet arttırsa da maceranın kendisi bile tek başına heyecan verici.

ne de olsa, toplu taşıma araçlarında, şehirler arası otobüslerde, plaj gölgelerinde denk geldiğimiz kitap kesişmelerinden büyük manalar devşirmek bir çeşit kader. kitapçıda aynı kitaba uzanmak ya da aynı kitapla kasaya yürümek aşk başlangıcı değilse nedir?

bu arayışın peşine düşen blog yazar(lar)ını hem taktir ettim hem de benim aklıma neden gelmedi diye kıskandım. ve elimde olmadan düşündüm: aynı şeyi yapacak olsam şehrin duvarlarına yapıştıracağım kağıtlarda hangi isimler olurdu? kalabalık bir listeyi zor da olsa bir üçlemeye indirdim. peşi sıra, hep olduğu gibi bir adet paha biçilemez...

şu an masamda duran dört kitaba bakıyorum da hepsinin de kapağı birbirinden kötü. eğer onlara rastlamadan çok daha önce içindekilere iman etmemiş olsaydım rafta gördüğümde elime bile almazdım.

önce üçleme:

bir - nun masalları... birinci baskısı dergâh yayınları, türk edebiyatı-hikâye dizisi'nin otuz yedinci kitabı olarak mayıs doksan yedide yapılmıştır.

doksan dört. haziran. ne bulursam okuduğum, dünyadan değilse de hayattan çıkış yollarını araştırdığım zamanlar. o gün, çay bahçesinde limanı gören bir masaya oturmuştum. ve ilk kez nazan bekiroğlu okudum. eğer içimde okumaya ve yaşamaya dair kırılmalar olmuşsa en az bir tanesinin o güne denk geldiğine eminim.

bulabildiğim bütün öykülerini okudum. hatta yedi iklim edebiyat dergisi'nde bir şiirine bile denk geldiğimi hatırlıyorum. adı da biz yokuz olmalı, belleğim beni yanıltmıyorsa. o arayış sırasında bir duygu daha yerleşti içime: nazan bekiroğlu dergilerde kalmalıydı.

nun masalları'nı ilk duyduğumda kendimi ihanete uğramış gibi hissettim. yazarın okuruna ihaneti. sevgilim ihanet adlı denemesinde "ama ihanetin bir rengi varsa mutlak gri olmalıdır" dese de onun ihaneti pek renkli kapaklar altındaydı.

yıllarca o kitabı alıp kitaplığıma sokmamakta direndim. fakat bir gün bir taşra şehrinde aniden karşıma çıktı. işaret kabul edip satın aldım.

daha sonra çok başka baskıları yapılsa da en güzel baskısı odur. bir tanesi de yakari'dedir.

iki - bir yağmur köpeği - tom waits... şarkı sözü çevirileri elvan okaygün tarafından yapılan, korsan yayın, müzik serisinin beşinci kitabı olarak doksan üç yılının ocak ayında dizilip basılmıştır. kapak tasarımı erol egemen, iç düzeni metin göz tarafından yapılan kitap, metintosh tarafından dizilip kardeşler matbaasında basılmıştır.

bu kitaptan, belki de tom waits'ten ilk defa kemal sayar'ın bu kitap üzerine yazdığı bir yazıyla haberdar olmuştum. hem, "and it's more than goodbye i have to say to you/ kuru bir elvedadan daha fazlası var sana söylemek istediğim" diyen bir şarkıya/şarkıcıya nasıl kayıtsız kalabilirsiniz ki?

yıllarca kovaladım, baskısı doksan üç yılında korsan yayın tarafından yapılan bu hazineyi. nihayet sahaf arkadaşlardan biri önüme attığında yeni bir yüz yıl olmuştu. bahsi hiç açılmasa da o kitabı kendi kitaplığından çıkardığını biliyorum.

o günlerde öykücüye uğramam gerekiyordu. (gerek değil, istek. içten gelen bir zorunluluk.) ve ona o ara sahip olduğum en değerli şeyi götürdüm. ve tekrar başladım aramaya. yıllar sonra bir başka sahafta buldum. ve bulur bulmaz hissettiğim şu oldu: bu kitaptan sadece bir tane var ve öykücü ben onu bulabileyim diye buraya bırakmıştı. öykücü bu. kesinlikle yapar.

bu kitaptan yalnızca bir tane olduğunu düşünmeme sebep olan başka bir şey de kapak tasarımı ve baskısının facia denecek kadar kötü oluşu. erol egemen ve tayfası diğerlerini yakmışsa şaşırmam.

üç - ars moriendi... est & non yayınları, düş bakışı dizisinin ikinci kitabı olarak birinci baskısı doksan dokuz kasımında istanbul'da yapılmıştır. editörlüğünü c.ırmak, kapak tasarımını m.saldamlı yapmış, aymat'ta basılmıştır.

kısa bir süre sadece pazar günleri aldığım, onda da kültür sanat sayfasından başka yere tahammül edemediğim zaman gazetesinde rastlamıştım cahit ırmak'a. gerçek olamayacak kadar güzel bir isimle anlayamadığım, fakat gücünden asla şüphe duymadığım metinler inşa ediyordu. benzer duyguları daha önce yalnızca bir defa hissetmiştim; on yedi yaşında ilk defa ismet özel okuduğumda. manayı çözemiyordum ama içimde bir ses yankılanıp duruyordu.

sonra o yazılar, birileri çıkıp, "bu da ne" dediği için kesildi ve yüz yıl bitmeden est&non tarafından basıldı. gazetede okurken bir kaç kişiye tavsiye ettiğimi hatırlıyorum ama kitaptan hiç kimseye bahsetmedim.

ve paha biçilemez:

gidiyorum bu... mor kapağını ferdinand hodler'in hayal kırıklığına uğrayanlar tablosunun kötü bir uygulaması süsleyen, bizzat ah muhsin ünlü'nün gayretleri ile basılan bu kitabın, kapak düzeni ve dizgisi hamza aşgın tarafından yapılmış, nisan iki binde istanbul'da şan ofset'te basılmıştır.

fırsat buldukça sohbetleşmeye dükkanına uğradığım sahaf arkadaşım, içeri adım atmıştım ki, "az önce murat menteş buradaydı," dedi. kaçırdığıma üzüldüm. daha dublörün dilemması ortalıkta yoktu ama genç yaşta adam ettiği kuzgunun gölgesi ve kaosa mütevazı bir katkı'dan dolayı severdim. kılavuz dergisi adına ah muhsin ünlü ile röportaj yapmaktan geliyormuş. ve heybesine doldurduğu, ah muhsin ünlü'nün kendi çabasıyla bastırıp eşe dosta armağan ettiği, balkonunda bekleşen, kenarı yağmur sularıyla yıkanmış gidiyorum bu'lardan bir kaç tane bırakmış. derhal üçüne el koydum. sevgilim, yakari ve kendim için.

yani, kılavuz dergisi'nde yayınlanan o röportajda, bizzat ah muhsin ünlü'nün "balkonda çürüyorlar" dediği, kenarı yağmurda ıslanmış kitaplardan üçünün yerini biliyorum.

Hiç yorum yok: